Flickr: https://flic.kr/p/SgRtBN |
Tüm unutuşlara.
Bakışlarımı geçmişte gezdirirken, çocukluk anılarıma dair hatırımda kalan pek bir şey yok gibi geldi bana. Yine de tam bir unutuşta bile her bir şey hatırlanmak üzere unutulur ve o yıllara ilişkin yalnızca tek bir belirgin anıya rastlayabildim en sonunda. Pek sevgili öğretmenimizin nutuk atmak için en çok fırsat kolladığı o müstesna anlar, daha doğrusu ödevlerimizi kontrol ettiği esnada bizlere attığı o unutulmaz fırça. Sınıfımızdaki öğrenciler arasında ödevini yapmayanlar çıkardı daima, çoğunlukla da unutuldukları için yapılmazdı bu "ulvi" ödevler, bu bedbaht tablo karşısında da, "insan yalnızca önem vermediği şeyleri unutur, insan sadece önemsemediklerini unutur," der dururdu hocamız, sonra da uzun uzadıya yakınırdı bize, aslında, kısaca, "beni önemsemediğiniz için unutuyorsunuz," derdi; ve haklıydı da, her unutuş âdeta bir ihanet hükmünde gelirdi insana. Peki, kime ihanet edilirdi bu unutuşlarda? Anılara mı? Unutulanlara mı? Yoksa her ikisinden birden mi vazgeçilirdi aslında?
Unutan ile unutulan karşılıklı bir ihanette buluşur, unutuşta buluşur; unutmak tek taraflı da olsa, yine de unutuşta buluşulur. Affetmek diye bir şey de yoktur burda, çünkü affedilebilecek herhangi bir şey kalmamıştır aralarında. Yaşanmışlıklar yerli yerinde durur daima, yaşanmış olmasına yaşanmış ve ileriye ise yalnızca buruklukları taşınmıştır.
Yaşamda yalnızca tekrara değmediğine inanılan şeyler unutulur. İnsan tekrar edilmeye değmediğini düşündüklerine ihanet eder, daha doğru bir ifadeyle de onlardan vazgeçer. Onları unutur; bağlar kopartılır, çehreler silinir, sözler uçar gider. İnsan her unutuşta yalnızca kendini unutur; bir başkasının bizde bıraktığı ve tekrara değmediğini düşündüğümüz o silik resmi unutulur.
Sende bıraktığım resmi neden unuttun? - Demek ki bakmaya gönlüm el vermedi.
Esasındaysa, biz unutsak da, unutuşlar hatırlarlar daima. Her unutuş, bizi birbirimize zincirleyen bağların zaman içerisinde harap oluşunun buruk tatlarını taşır. Bu bağlar zaman geçtikçe dağılır, parçalanır ve en sonunda da tamamıyla silinir gider. Ama tamamıyla unutulsalar bile, buruklukları damakta kalır. Böylelikle de unutuluşlar hem bir sağaltıcı hem de bir sakatlayıcı olarak onulmaz izler bırakır.
Bakmaya bakmaya, görmeye görmeye, düşünmeye düşünmeye günbegün unutuyoruz. İnsan unutur ve bu unutkanlıklarla dolu hafızasıyla da unutuşa gömdüğü onlarca acıyı tekrar tekrar yaşar durur. Hep aynı şeyleri çok daha acı burukluklarla yeniden ve yeniden yaşar durur.
Yoksa anımsanmaya layık hatıralar bu denli az olduğundan mıdır bunca unuturuz? Yaşanmaması gerekiyordu, unutuldu ve hiç yaşanmadı mı? Hatırlanmaya layık değil miyiz yoksa? Anımsanmaya layık değil midir tüm yaşantımız? Bir ölçüde evet, bir ölçüde ise hayır ve dahasıysa unuttuklarımızla unutuluruz.
Tüm unutuşlarıma karşılık tek bir anıdan söz ettim burda. Böylesine minik bir hatıra bile hatırlanmaya değermiş oysa. Aslında, hiçbir şey unutulmaya değmez. Ama yine de her şey unutulur.
Her unutuş anılarımıza, yaşantılarımıza dair kekremsi bir iz taşır. Ancak unutuşla bir araya gelme ihtimali doğar ve ancak tam bir unutuşta bir araya geliriz. Zira her şey unutulduğunda herşey tamamlanır. Unutuşta, evet, işte orada her şey, iç içe geçer ve iç içe geçen bu her şey, herşey olur, sonra da herşey hatırlanır.
Mehmet Gündoğdu
avuntusaati@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder