Rumen filozof ve deneme yazarı Emil Michel Cioran, Gabriel Liiceanu'ya verdiği mülakatlar dizisinde din, mistisizm üstüne konuşuyor ve Gözyaşları ve Azizler kitabından da bahsediyor. Daha önce Hayranlık Talimleri belgeselinde çevirmiş olduğum bu bölümü, şimdi de ayrı bir video, bir röportaj şeklinde yeniden ve ufak eklemeler yaparak yani yenilenmiş bir halde bir kez daha Türkçeye çevirdim. Genellikle nihilist olarak bilinen Emil Cioran, bu röportajlarda kendinden bir şüpheci olarak söz ediyor. YouTube'un Altyazı ayarlarından Türkçeyi seçmeyi unutmayın. İyi seyirler diliyorum.
Türkçeye Çeviren: Mehmet Gündoğdu
Santa'dayken, kardeşim manastıra katılıp bir keşiş olmaya karar vermişti. Annem de bu durumdan ürkmüştü. Ve sonra, akşamleyin yemek yedikten sonra, Relu ile beraber uzaklara, ormana gittik. Dağlara. Sabah altıya kadar. O saatlere kadar. Ona bu işten vazgeçmesi gerektiğini kanıtlamaya çalıştım. Dine karşı özenle hazırlanmış bir teori sundum. Ortaya koyabileceğim her şeyi kullandım, tüm argümanları, kinik, felsefi argümanları. Nietzscheci aptal yönümü. İnanca karşı kullanabileceğim tüm argümanları kullandım. Bu büyük yanılsamaya karşı kullanabileceğim tüm argümanları. "Ve eğer bütün bu argümanlardan sonra hâlâ keşiş olmak istiyorsan seninle işimiz bitmiş demektir, " dedim.
Bu şiddet ve şantajın nedeni neydi peki?
Bu aynı zamanda da bir gurur meselesiydi. Sunduğum argümanlardan sonra şu izlenim altındaydım, bütün bunlara boyun eğmeyen biri demek ki hiçbir şey anlamamıştır. Başka şeyler de vardı tabii. Mistisizm ile meşgul olan bendim. Bu savaşta, kendimle ilgili pis olan her şey açığa çıkmıştı. Bunun, Tanrı ile benim aramda bir kavga olduğu izlenimine kapılmıştım. Peki, dindar bir aileden gelen birinin, babası papaz olan birinin, gençliğinde ailesiyle bu denli ihtilafa düşmesini nasıl açıklıyorsunuz? Bu bir gurur meselesiydi, çünkü...
Babanızla olan ilişkinizle alakalı mıydı?
Yok, yok, yani babam bir papaz olduğu için çok mutlu değildim. Yine de, kardeşime bunu yaptığım için çok pişmanım. Yedi sene boyunca hapis yatmaktansa manastıra gitmesi onun için çok daha iyi olurdu.
Yazdıklarınız arasında, en tartışmalı konulara değinelim, örneğin Tanrısallık sorunsalına ilişkin şok edici yaklaşımınız. İnkâr eden yanınıza öfkeli olanlara ne söylemek istersiniz?
Bu son derece hassas bir mesele, çünkü ben ne de olsa inanmayı denedim. Okudum... Braşov'dayken, işte tam da o günlerde, büyük bir kişisel buhran yaşadım. Ve mistikleri çok okudum. Fakat daha sonra anladım ki, inanmak benim için imkânsızdı. Din yanında cazip olmalarıyla birlikte, epey bir süre tüm büyük mistikleri okudum. Hem yazarlıkları hem de eserlerinin içeriği açısından hayranlık vericiydi. Ama daha sonra ise, yanılsamaya kapıldığımı fark ettim. Ve anladım ki, inanca yatkın biri değilim. Bu bir mukadderat. Malgré moi[Kendime rağmen] inanacak gücüm yok. "Gözyaşları ve Azizler" kitabımı yayımladığımda annem bana bir mektup yazmıştı: "Kitabını nasıl bir üzüntüyle okuduğumu tahmin bile edemezsin. Bunu yayımlarken babanı düşünmen gerekirdi." Ben de şöyle bir cevap yazmıştım ona: "Bu, Romanya'da çıkmış olan tek dini kitap."
Balkanlar'da.
Balkanlar'da. Kimseyi ikna edemedim. Özellikle de ailemi. Kitap çıkmış olmasına çıkmıştı ama dağıtılamadı. Çok önemli bir husustu.
Arkadaşlarınız hâlâ ağır bir tepki veriyor mu?
Şiddetli bir tepki.
Hâlâ sürüyor.
Yok, yok, yani birkaç kopyası dolaşmıştı. Kimse bununla öyle ilgilenmedi. Dağıtımda kalmışlardı. Arsavir Acterian, "Vremea"daki kitap hakkında çok sert şeyler yazmıştı. "Vremea"... Yok, ama en acımasız olanı Eliade'ninkiydi. Onu ancak elli yıl sonra okumuştum. Bu yıl.
Cidden mi?
Çok sertti. Böyle bir kitaptan sonra hâlâ arkadaş kalabilir miyiz diye kendine soruyordu. Herkes bana mektup göndermişti. Kimdi biliyor musun?
Jeni Acterian.
Jeni Acterian. Bana harikulade bir mektup yazmıştı. Diyordu ki: "Herkes sana karşı, bu kabul edilebilir
bir durum değil. Ama ben çok muazzam buluyorum," vesaire. Ama yalnızca oydu. Çok iyi geçinemiyorduk bu doğru. Ama tüm arkadaşlarım bir çeşit fikir birliği halindeydiler. Ve bu yüzden de aptalca bir şey yaptım. Fransızcada yayımlandığında tüm önemli kısımlarının yayımlanmasını yasakladım. Ve kitabı mahvettim. Fransızcada yayımlandığında ise işte...
Neden bu kitapla birlikte bu konuyu bırakmadınız? Neden durmadınız? Bir başarısızlık deneyimi yaşadınız, ama problem devam ediyordu... Aynı kaldı... Saplantılı...
Kesinlikle saplantılı. Benim inanmak için verdiğim mücadele başarısızlıkla sonuçlandı. Ama başarısızlık olsa da, yine de sürekli tekrarlanan bir çabaydı.
Hiç sona erdi mi?
Asla, ama esas zamanı o zamanlardı.
Dini alanla bu diyaloğu hâlâ sürdürüyor musunuz?
Çok daha az oluyor.
Genel durum nasıl olurdu? Tutea bey, sizin, Mutlak ile ve Aziz Paul ile barıştığınızı iddia ediyor.
Bu, kesin değil. Aziz Paul'a elimden geldiğince saldırdım. Ve onu kınadım. Ve onun hakkındaki fikrimin değişeceğini de sanmıyorum. Bunu yalnızca Tutea'nın hatrı için kabul edebilirim. Nefret ettiğim şey, onun politik karakteri. Tarihsel bir olgu idi o. Mistisizm ile bir ilgisi yoktu. Ona bütün ömrüm boyunca saldırdım, ve bu saatten sonra da değişecek halim yok. Yalnızca biraz daha etkili olamadığım için pişmanım. İnkârın cazibesi geri kalan her şeyin yerini alıyor. İnkâr daha ağır basıyor. Beni içine alan negatif ve sapkın bir zevk gibi bir şey bu. Hatta öyle ki, tüm hayatım boyunca da böyleydi. Asla bir şeye içten bir şekilde inanmadım. Ama fark ediyorum ki yaşla beraber tüm duygular zayıflıyor. Diğer yandan da, şüphecilik, yaşlılık döneminde, korkunç bir şey haline geliyor.
Türkçe Altyazılı Videosu
Mehmet Gündoğdu
avuntusaati@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder