Rus varoluşçu filozof, yazar Lev Şestov'un en değerli ve en keskin denemelerinin yer aldığı Her Şey Mümkündür (All Things are Possible) adlı kitabını Türkçeye çevirdim. Bu eseri blogumda her hafta bölüm bölüm yayınlayacağımı zaten geçenlerde sizlere söylemiştim. Bu yazıda ise, birinci bölümünün çevirisini siz okurlarım için burada yayınlıyorum. İyi okumalar dilerim herkese. Bu arada, bu internette yayınladığım altyazı, kitap çeviri çalışmalarıma destek olmak için bana Patreon veya Kreosus üzerinden maddi yardımda bulunabilirsiniz isterseniz. Gerekli maddi desteği alabilirsem, blog, YouTube ve Twitter'daki çeviri çalışmalarıma daha fazla odaklanıp çok daha zaman ayırabilirim. Destekleriniz için şimdiden çok teşekkürler. Yeniden iyi okumalar diliyorum.
Bu çeviri çalışmalarımın devam etmesi için bana Patreon veya Kreosus üzerinden destek olabilirsiniz. Yapacağınız bağışlarla Avuntusaati blogum, Twitter hesabım ve YouTube kanalımdaki çeviri çalışmalarımı sürdürebilirim. Kripto paralar, yani Bitcoin ya da Ethereum üzerinden destek yollamak için Avuntusaati adlı YouTube kanalımın hakkında kısmından gerekli adresleri alabilirsiniz.
Patreon'dan bana destek olmak için: https://www.patreon.com/avuntusaati
Kreosus'tan bana destek olmak için: https://kreosus.com/mehmetgundogdu
Bitcoin ve Ethereum destekleriniz içinse adreslerim: https://www.youtube.com/@Avuntusaati/about
Eserin adı: Her Şey Mümkündür
İngilizce başlığı: All Things are Possible
Yazar: Lev Şestov
Çeviren: Mehmet Gündoğdu
Her Şey Mümkündür
Notlar:
Lev Şestov yaşayan Ruslardan biridir. [1] Şimdilerde ellili yaşlarında. Kiev’de doğmuştur ve üniversiteyi de orada okumuştur. İlk kitabı 1898 yılında yayımlanır ve o yılla beraber günbegün Rusya’nın en iyi eleştirmenler ve deneme yazarları çevresinde emin bir biçimde sivrilmeye başlar. Yapıtlarının bir listesi aşağıda verilmiştir.
1898. Shakespeare ve Eleştirmeni Brandes [Hece Yayınları, Çev. Nazan Coşkun].
1900. Good in the Teaching of Dostoevsky and Nietzsche: Philosophy and Preaching.
1903. Dostoyevski ve Nietzsche Trajedinin Felsefesi [Notos Kitap, Çev. Kayhan Yükseler].
1905. Her Şey Mümkündür. [Çev. Mehmet Gündoğdu].
1908. Beginnings and Ends.
1912. Great Vigils.
Önsöz
Rus Ruhu üzerine kaleme aldığı makalede Şestov, bizlere Rus edebiyatının hakiki ipucunu fısıldar. Avrupa kültürü Ruslar için köksüz bir şeydir. Bizimle birlikteyse, sırf kanımız ve kemiklerimiz, ruhumuzun siniri ve köküdür. Belli bir üslupta düşünür, belli bir üslupla hissederiz, çünkü bütün cevherimiz bu üslupla yoğrulmuştur. Konuşma şeklimiz ve hislerimiz bizler için organik bir biçimde mukadderdir.
Ruslarda ise durum farklıdır. Onlar yalnızca Avrupa kültürü ve ahlâkı virüsüyle aşılanmışlardır. Bu virüs onlarda bir hastalık gibi ilerler. Ve iltihap ve tahriş de edebiyatta kendini açığa vurur. Kabarcıklanma ve fışıldama organik değil, âdeta kimyevîdir. Tuhaf virüsü buyur edilip onda ustalaşıldıkça haşlanan bir organizma gibidir. Rus’un mücadele verdiği, göğüs gerdiği hayatın kendisi değildir: Sadece ruhuna sokulan ve onu inciten Avrupa kültürüdür. Trajedisi, cerrahi bir trajedi olduğu kadar gerçek bir ruh trajedisi addedilemez. Nihayetinde Rus sanatı ve Rus edebiyatı Avrupa, Yunan ya da Mısır sanatıyla aynı mevkide yer almaz. Spontane bir deyiş değildir söz konusu olan. Bir ırkın serpilmesi değildir. Evvela yırtarcasına ilerleyen, dehşetli yahut fevkalâde cerrahi haykırıştır; lâkin buna alışıldığında, öyle içe işleyen değil, hakiki mânâda nihai değildir, yalnız bir parça dışsaldır.
Değerli olan, romancılarda ima edildiği üzere nihayetinde burada da dile getirilen Avrupa kültürüne karşı kanıtlardır. Büyük Petro’dan bu yana Rusya, Avrupa’yı kabul ediyor ve Avrupa’yı ilginç bir katabolizma sürecine sürüklüyor. Rusya, tabiat itibarıyla Rus olan hiçbir şeyi ifade etmiyor. Rusya’nın modern Hristiyanlığı dahi Rus değildi. Onun gerçek Hristiyanlığı, Bizanslı ve Asyalıdır, bizler için anlaşılmazdır. Yani hakiki felsefesiyle öyledir. Esasında dile getirdiği şey, Avrupa hakikatlerinin kendi direngen, fantastik yeniden üretimidir. Sahiden dile getirmesi gereken şeyleri gelecek yüzyıllar işitecektir. Çünkü Rusya şüphesiz ki istikbali devralacak. Zaten Rusya’nın azameti dediğimiz şey, onun doğum öncesi savaşımından başka bir şey değildir.
Sonunda eski Avrupa virüsünü özümsemiş ve hakkından da gelmiş görünüyor. Pek yakında dinç, sağlıklı bedeni kendi gerçekliği içerisinde harekete geçmeye başlayıp, bundan böyle taklitçiliğe mahal vermeyecek, karşı çıkışlara gerek duymayacak, haykırışlarını dindirecektir, fakat kendi içinde de tam, sağlam, kuvvetli olacaktır. Gerçek Rusya doğmak üzeredir. Çok geçmeden bizi alaya alacaktır. Tüm bu yaşananlar karşısında Avrupa’nın eski döl yatağından tekmeler yağdırarak, bize karşı tepkisinin son merhalelerinden geçişini sürdürmektedir.
Şestov’da nihai tekmelerden biri savrulur. Doğruya doğru, o yalnızca gerici ve yıkıcı gibi görünür. Fakat sonuçta kendi Avrupalı burnunu sürtmekle bir parça eğlence bulur, böylece olabildiğince özgürlüğe kavuşur. Avrupa idealizmi lanetlidir. Ama bundan da öte, biraz gülünçtür de. Yeni istiklalini yeni, yarı keyifli kayıtsızlığında hissederiz.
O sadece Avrupa idealizminin burnunu sürttürür. Hiçbir şey vaaz etmez: yani umûmiyetle protesto eder. Merkezi bir fikrin herhangi bir iddiasını kesinlikle reddeder. Bir idealin bir başka menfur toplanma merkezine dönüşmesinden oldukça endişe duymaktadır.
“Her şey mümkündür”— bu onun hakikaten de esas haykırışıdır. Nihilizm değildir. Bu yalnızca insan ruhunun eski prangalarından kurtuluşudur. Olumlu esas fikri, insan psişesinin [2] veya ruhunun sahiden kendine inanç duyduğu ve başka hiçbir şeye inanmadığıdır.
Bunu bir parça alımlı dille süsleyince bizleri yeni, uzun bir çağ boyunca sürükleyip götürecek hakiki bir yeni ideal elde ederiz. İnsan ruhunun kendisi yaratıcı faaliyetin membası ve başıdır. Bilinçsiz insan ruhunda, yaratıcı ilham ilkin evrende yayılır. Bilinç tüm geçit yolları, kilitleri, barajları ve kanalları vasıtasıyla bu ilhama kapı aralamalıdır. Yeryüzündeki idealler nihayetinde kendiliğinden ruhun yaratıcı tesirine ket vurmaktan başka hiçbir işe yaramaz. Tüm idealler defedilmeye müstahaktır. Bırakalım her birey, içindeki yaratıcı kaynağın ilelebet hesaplanamaz ilhamında kendiliğinden hareket etsin. Evrensel bir yasa yoktur. Her varlık, en saf hâliyle, kendi için bir yasadır, tektir, eşsizdir, bir Uluhiyettir, bilinmezlikten çağlayan bir pınardır.
Şestov’un kesin olarak belirtmeyi reddettiği ideal budur, zira bunun nihayetinde kendi özgür ruhunu yakalayabilmek için bir tuzak olduğunu ispatlamasından ürkmektedir. Belki de öyledir. Lâkin yine de o an için gerçek, yaşayan bir ideal, selâmetin ta kendisidir. Müzelik hâle dönüşüp, mağarasında yatan ve sızlanan ihtiyar aslan gibi, bütün kullarını yiyip bitirdiğinde, o zaman sevk edilebilir. Bununla beraber gerçekten özgürleştirici bir tabirdir.
Şestov’un üslubu ilkin kafa karıştırıcıdır. “Ve”lerin, “ama”ların, “çünkü”lerin ve “bu yüzden”lerin ona köstek olduğunu keşfetmesinin ardından, hepsini bile isteye ve hatta zalimce kırpar, öyle ki düşüncesi, kıyafetlerinde hiç düğme bulunmayan, absürt bir biçimde hiçbir şeyiyle tamamlanmamış bir adam gibidir. Kişi sinirlendirilmemeli, eğlendirilmelidir. Kol oyuntularının bir parça dar kaldığı yerlerde Şestov, bir kesik açmaya başlar. Şaşırtıcı, fakat sahiden de alabildiğine keskin. Gerçek birleşme, gerçek birleştirme yazarın fâsılasız mantığında değil, okurun kendi eğlencesinde yatar.
D. H. LAWRENCE.
Bölüm I
Zu fragmentarish ist Welt und Leben. [3]
H. HEINE.
1
Yaşamın kuytu sokakları, merkezi caddelerin sağladığı kolaylıkları sunmaz kişiye: Elektrik lambası yok, havagazı yok, gaz lambası yağı bile yok. Kaldırımlar yok: Yolcu yolunu karanlıkta el yordamıyla bulmak zorundadır. Bir ışığa ihtiyaç duyuyorsa eğer, ya bir yıldırımı beklemeli ya da iptidai yöntemlerle taşlardan kıvılcımlar çıkarmaya girişmelidir. Bir bakışta aşina olunmayan ana hatlar belirecektir; ve akabinde, aldığı izlenimin doğru veya yanlış olup olmadığına bakmaksızın, edindiği şeyi hatırda tutmaya çalışmalıdır. Çünkü başını duvara yaslayıp bu şekilde kıvılcımları görmek dışında bir başka ışığa kolay kolay ulaşması mümkün değildir. Bu şartlar altındaki biçare bir yaya ne toplayabilir? Merakı (kaldı ki merakının bu denli şiddetli olduğunu farz edelim), onu hayatın eteklerinde el yordamıyla arayışa sürükleyen birinden nasıl net bir açıklama beklenebilir? Onun kayıtlarını ışıltılı sokaklardaki yolcularla mukayese etmemizin ne lüzumu vardır?
2
Doğal fenomenlerdeki sıra yasası o denli makul, öylesine apaçık görünür ki, onun kaynağını gerçek yaşamın gerçeklerinde değil de, insan zihninin dürtülerinde aramak insana cezbedici gelir. Bu sıra yasası bütün doğa yasalarının en gizemlisidir. Neden bu denli düzen vardır ki? Niçin kaos ve düzensizliğe hiç yer bırakılmamıştır? Hakikaten de sıra hipotezi insan zekâsına böylesine bariz avantajlar sunmasaydı, insanoğlu onu ebedi ve su götürmez hakikat seviyesine yükseltmeyi asla aklından geçirmeyecekti. Fakat bir fırsatını yakaladı. Bu muhteşem hipotez sayesinde, insan evvelden uyarıldı ve erkenden önlemini aldı. Bu sihirli anahtar sayesinde gelecek onun insafına bırakılmıştır. Bilir ki, önceden bilsin: savoir pour prévoir. [4] İşte burada insan, tek bir yüce varsayım hasebiyle, bundan böyle tüm doğanın diktatörü hâline gelir. Filozoflar da her zaman başarıya diz çökmüşlerdir. Böylece yeni icat edilmiş doğal sıra yasasının önünde eğilip, onu ebedi hakikat başlığıyla taçlandırmışlardır. Fakat bu bile yetersiz görünmektedir. L'appétit vient en mangeant. [5] Tıpkı altın balık hakkındaki masaldaki [6] yaşlı kadın gibi, balıkların ayak işlerini yapmaları gerektiğini zihinlerine kazımışlardır. Ancak sonunda aralarından birkaçı bu arsızlığa katlanamaz hale gelir. Çok azı itiraz etmeye başlamıştır...
3
Rahat, yerleşik insan kendi kendine şöyle der: “Kişi yarınlardan emin olmadan nasıl yaşayabilir, başının üstünde bir çatı olmadan nasıl olur da uyuyabilir?” Fakat bahtsızlık nihayetinde onu evinden ve yurdundan eder. Bir çitin altında uyumaya mecbur eder. İstirahat edemez olur, dehşetlerle doludur. Vahşi hayvanların, sokak serserilerinin onun etrafında dolaşıyor olması muhtemeldir artık. Lâkin uzun vadede buna alışır. Kendini yazgıya bırakır, bir serseri gibi yaşar, uykusunu da artık bir hendekte alır.
4
Bir yazar, bilhassa genç ve deneyimsiz bir yazar, kendini okurunun olası tüm sorularına en eksiksiz yanıtları verme mecburiyeti altında hisseder. Vicdanı, eziyete gark eden problemlere gözlerini kapamasına bir türlü müsaade etmez ve dolayısıyla “ilk ve nihai şeylerden” söz etmeye başlar. Bu tür meselelerde faydalı bir şey söyleyemediği için —zira derinlemesine felsefi olmak pek gençlerin işi değildir— gittikçe heyecanlanır, kendi kendine boğuk bir sesle bağırır. En sonunda yorgunluktan susar. Ve ardındansa, şayet sözleri halk nezdinde başarılı olmuşsa, kendisinin bir peygambere dönüştüğünü görünce hayretler içerisinde kalır. Bunun üzerine, eğer ortalama bir insan ise, ömrünün sonuna dek nüfuzunu muhafaza etmek için doymak bilmez bir arzuyla dolup taşmıştır. Fakat her zamankinden de öte duyarlı ya da kabiliyetliyse, hoyrat saflığı sebebiyle kalabalığı ve ulvi fikirlerden teşekkül etmiş bir palyaçonun sersem ve kepaze karakterine büründüğü için de kendini hor görmeye başlayacaktır.
5
Platon’da, Sokrates’in son konuşmalarına ilişkin anlatımları okumak nasıl da elem verici! Yaşlı adamın günleri, hatta saatleri dahi sayılıdır, ama buna rağmen konuşur, konuşur, konuşur... Kriton sabahın erken saatlerinde yanına gelir ve kutsal gemilerin yakında Atina’ya döneceğini bildirir. Ve hiç duraksamadan Sokrates konuşmaya, tartışmaya hazır ve nazırdır... Elbette, Platon’a tamamıyla güvenmek de mümkün olmaz. Sokrates’in, Platon tarafından daha evvelde yazılan diyalogları gözlemlediği söylenir. “Bu gençlik beni nasıl da yanıltmış!” Ancak, sonradan elimize geçen tüm kaynaklardan, Sokrates’in kararını takip eden ayı, öğrencileri ve dostlarıyla yaptığı ardı arkası kesilmeyen söyleşilerle geçirdiğini öğreniriz. Sevilen bir üstat olmak ve müritleri olmak böyle bir şeydir. Sessizce ölmeye bile izniniz olmaz... En iyi ölüm sahiden de en kötü olarak addedilen ölümdür: Yabancı bir ülkede, düşmüşler mahalinde ya da hani derler ya çitin altında bir köpek gibi yalnız başına ölüp gitmek. İşte hiç değilse, o son anlar gösterişe kapılmadan, rol yapmadan dehşetli veya muhteşem ana hazırlanabilir insan. Ablasının bize belirttiği üzere Pascal da ölmeden evvel çok konuşuyordu ve diğer yandan de Musset ise bir bebek gibi gözyaşlarına boğulmuştu. Belki de Sokrates ve Pascal ağlamaya başlayacakları korkusuyla bu kadar çok konuşmuşlardı. Ne yersiz bir hicap bu!
Çevirmenin notu:
Haftaya çevirinin ikinci bölümünde görüşmek üzere. Kendinize çok iyi bakın.
Dipnotlar:
1. Bu notun düşüldüğü tarihlerde Lev Şestov yaşıyordu. Şestov, 31 Ocak 1866’da Kiev’de doğdu ve 19 Kasım 1938’de Paris’te hayatını kaybetti (ç.n.).
2. Metnin orijinalinde “Psyche” (ç.n.).
3. (Alm.) Dünya ve yaşam çok parçalıdır (ç.n.).
4. (Fr.) Önceden görmek için bilmek. Fransız sosyolog Auguste Comte’nin bir sözü (ç.n.).
5. (Fr.) İştah yemekle birlikte gelir (ç.n.).
6. Burada, Aleksandr Puşkin tarafından 1835’te yayımlanan “Skazka o rybake i rybke” adlı kitap kastediliyor. Masalda, özgürlüğüne karşılık balıkçının her isteğini yerine getiren “Altın Balık” yer alıyor (ç.n.).
İkaz:
Her hakkı saklıdır. Çevirmenin izni olmadan yazılı ya da dijital hiçbir mecrada yayınlanamaz, neşredilemez. Tanıtım için blogdan kaynak link verilip çevirmenin adı ve soyadı açıkça yazılarak yapılacak birkaç satırlık alıntılar dışında çevirmeninin izni olmaksızın iktibas edilemez.
Çeviri çalışmalarıma destek ve bağışlarınız için:
Bu çeviri çalışmalarımın devam etmesi için bana Patreon veya Kreosus üzerinden destek olabilirsiniz. Yapacağınız bağışlarla Avuntusaati blogum, Twitter hesabım ve YouTube kanalımdaki çeviri çalışmalarımı sürdürebilirim. Kripto paralar, yani Bitcoin veya Ethereum üzerinden destek yollamak için Avuntusaati adlı YouTube kanalımın hakkında kısmından adresleri alabilirsiniz. IBAN desteği içinse mehmetgundogdu@outlook.com adresime mail gönderebilirsiniz.
Patreon'dan bana destek olmak için: https://www.patreon.com/avuntusaati
Kreosus'tan bana destek olmak için: https://kreosus.com/mehmetgundogdu
Bitcoin ve Ethereum destekleriniz içinse adreslerim: https://www.youtube.com/@Avuntusaati/about
Mehmet Gündoğdu
avuntusaati@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder