9 Mart 2018 Cuma

Bir nihilistin dini yönü: Cioran ve Tutea Röportajı üzerine bir deneme


"Dini duygulardan arındırılmış bir dünyada yaşamak istemezdim. İnancı değil, içindeki titreşimi kastediyorum, ki bu herhangi bir inançtan bağımsızdır; insanı Tanrı'ya, hatta ötesine götürür." [1]

Cioran ve Tutea Röportajı

Belki de mistik yönü desem daha doğru olacaktı, ancak altyazısını hazırladığım Cioran ve Tutea Röportajı videosunda da inanç ve ateizm hakkında konuşulunca, böyle yazmayı daha yerinde buldum.
Cioran ve onun gençlik arkadaşı Petre Țuțea ile yapılan bir röportaj videosunu Türkçe'ye çevirdim. Bu röportajlar 1990'da Gabriel Liiceanu tarafından yapılmış ve filme çekilmiş. Şimdilik sadece inanç ile ilgili olan bu yedi dakikalık bölümün Türkçe çevirisini hazırlayabildim. Röportajın geri kalan kısımlarını da 10'ar dakikalık parçalara ayırdım; kalan bölümlerini de kaynak altyazılarını bulduğum zaman Türkçe'ye çevirmeyi planlıyorum. Bu çevirdiğim bölümde ise, bu iki eski arkadaş, önce eski günlerden bahsederek konuşmaya başlıyorlar, ardından inanç ve ateizmden konu açılıyor. Hazır elim değmişken, Cioran'ın inanç hakkındaki diğer düşüncelerini de bu yazıda bir araya getirip, biraz yorumlamak istedim. Videoyu izledikten sonra, makalemin kalan bölümünü de okumanızı tavsiye ediyorum. Bu arada, altyazı ile ilgili dipnotları YouTube'daki videonun açıklamalar kısmında bulabilirsiniz. İyi seyirler, iyi okumalar.
YouTube üzerinden izlemek için buraya tıklayın.

Bir nihilistin dini yönü: Cioran ve Tutea Röportajı üzerine

İlk insanlardan günümüze, insanlığın ölüm hakkındaki bilgisi -bilgisizliği- hiç değişmedi. İnsan, ölümü -günün birinde öleceği gerçeğini- idrak ederek metafizik yönünü oluşturdu. Ancak ölüm üzerine pek az insan esaslı düşüncelere daldı, dalabildi. Ölüm hakkında bizden önceki dönemlerde yaşamış olan insanlara kıyasla daha fazla bilgiye sahip değiliz; keza yaşam hakkında da öyle. Fakat sanrılar değişti, tanrılar değişti; inançlar ve dolayısıyla da inançsızlığın çehreleri değişti.

Her devrin kendine has bir nihilist dokusu mevcuttur. Esasen nihilizm diye bir şey yoktur; daha doğru ifade etmek gerekirse, mutlak nihilizmi tarif edebilmek pek de mümkün değildir. Her dönemin nihilistleri, anarşistleri, inkarcıları olmuştur; yani oyunu bozmak isteyenleri, oyun bozanları. Yaygın düşünceler yıkıldıktan sonra ise, elbette yeni düşünceler yeşerecektir ve yeşermiştir. Neticede nihilizm, kanıların filizlendiği bir yerdir. En ateşli nihilistler bile "nihilizm" durağında sonsuza dek duramazlar. Çünkü nihilizm, insan hayatındaki ara süreçlerden ibarettir. Kanıların değiştiği yerdir nihilizm; kaos'un ikamet ettiği yerdir. Cioran da bu maymun iştahlılığını, düşüncelerinin değişimini, tutunamamayı, ebedi ve metafizik sürgünlüğünü, yani bu ara süreçleri (tabii nihilizme yakınlığınız ölçüsünde bu ara süreçler hayatınızda yer kaplıyor) "duygularının sekreterliğini" üstlenerek anlatır ve son durak olarak intiharın, intihar düşüncesinin avutucu yanında soluklanır.

"Bütün nihilistler Tanrı'yla kavga etmiştir. Tanrı'nın hiçle yakınlığının fazladan bir kanıtıdır bu. Her şeyi ayaklarının altına sermiş olduğunuzdan, sizin için hiçlikle bu son ihtiyatınızı da yok etmekten başka bir şey kalmıyor geriye." [2]

Cioran, bir papazın oğlu olarak dünyaya geldi, tıpkı selefi Nietzsche gibi. Dini bir çevrede yetişmiş olan bir insan, ötekilere nazaran daha çok ölümü düşünür; bu tür insanlar bu duruma daha çok yatkındır, dolayısıyla daha çok ölüm tarafından harekete geçerler. Cioran'ın da gençliği, sürekli ölümü düşünmekle geçmişti. Bazı filozoflar ise ölümün hiç düşünülmemesi gereken bir şey olduğunu söylerler; yararlı, ancak aynı ölçüde beyhude bir öğüttür bu. Çünkü, ölüm kadar canlı bir şey yoktur hayatta. Ölümü taşıyor olmak, canlı olmanın kanıtıdır. Bu düşünceden hareketle Cioran, insanın, ölümü düşünerek manevi düzlemde zenginleşebileceğini ifade eder. Fakat o, Nietzsche'den ziyade Schopenhauer'a daha yakındır. Üslup bakımından ise Nietzsche'yi andıran aforizmalar yazar. Ancak düşünce açısından tamamen Schopenhauerciliği benimsemiştir. Nietzsche, Schopenhauer'ın eserleriyle tanışmasıyla birlikte babasının yolundan, yani teolojiden, dinden uzaklaşırken; Cioran ise gençliğinde kardeşi Relu'ya (Aurel Cioran) o dönemdeki Nietzschevari üslubuyla vaazlar vererek keşiş olmaktan vazgeçirmeye çalışmış ve o günleri şu şekilde anlatmıştır:
"Dine karşı inanılmaz bir teori döktürdüm. Elimdeki her şeyi kullandım - kinik, felsefi ve etik gerekçelere başvurdum... Dine karşı, imana karşı bulabileceğim her şeyi, o dönemdeki bütün aptal Nietzscheciliğimi... her şeyi kullandım -anlıyor musunuz?-; gerçekten bu muazzam yanılsamaya karşı ortaya dökebileceğim her şeyi söyledim. Ve sonunda şu sözlerle bağladım: "Eğer bu gerekçelerimi dinledikten sonra hala keşiş olmakta ısrar edersen seninle bir daha konuşmayacağım." [3]

Aslında Cioran da, tıpkı Nietzsche gibi yazgının dışına çıkmaya çalışmıştı ve ömrünün sonlarına doğru gelirken, belli bir ölçüde de başarmıştı bunu, fakat bir zaman gelecek ve şu sözleri söyleyecekti:
"Neyiniz var? Ne oldu size şimdi? - Yok bir şeyim, bir şeyim yok... Sadece kaderimin dışına çıktım... Artık nereye döneceğimi, ne yana koşacağımı bilmiyorum..." [4]

Hakikat'in kaynağı belki de aileydi, coğrafyaydı, insanın içinde yaşadığı toplumdu, yani yazgıydı. İnsan bunlardan uzaklaştığında ise, ne yöne gideceğini bilemiyordu, ve kendisiyle kala kalıyor, yerinden kıpırdayamıyordu. Mutlak nihilizm bir anlamda da belki buydu.

Cioran, hayatı boyunca şüpheciliğinden hiç taviz vermemeye çalışsa da, bazen eski günlere dönme isteği duyduğunu da zaman zaman kitaplarında ve söyleşilerinde itiraf etmekten hiç çekinmez; ne de olsa hakiki bir nihilistin metafizik kaygıları elbette olabilir:
"Bu hakikat sorunum olmaktan çıktığı zaman duyduğum rahatlamayı asla unutmayacağım. Bütün hataların efendisi olarak, nihayet bir görünüşler dünyasını, önemsiz gizemler dünyasını keşfedebiliyordum. Artık aranacak, ardına düşülecek hiçbir şey yoktu, hiçliğin arayışı dışında. Hakikat mi? Yeniyetmelerin bir saplantısı, ya da bir yaşlanma belirtisi. Ama yine de, bir özlem kırıntısı mıdır, kölelik ihtiyacı mıdır, hala ararım onu, bilinçsizce, aptalca. En eski, en gülünç ön yargıların buyruğuna yeniden girmem için bir dikkatsizlik anı yeter bana." [5]

" "Tanrı'nın mührü" ile alınları damgalanmayanları Kıyamet'te en kötü işkencelerin beklediği söylenmiştir. Herkes bağışlanacaktır, onlar hariç. Çekecekleri acılar akrep tarafından zehirlenmiş bir insanın acılarına benzeyecek ve ölümü, aslında içlerinde olan ölümü isteyecekler boş yere...

"Tanrı'nın mührü" ile damgalanmış olmamak - nasıl da anlıyorum, nasıl da anlıyorum bunu!" [6]

"Hayır beni yoruyor evet baştan çıkarıyor." [7]

Ancak nihai olarak yine de şüphelerini muhafaza etmeyi başarmıştır:
"Monoloğun sınırına, yalnızlığın ucuna varıldığında, -başka muhatap olmadığından- en yüksek diyalog bahanesi, Tanrı, icat edilir." [8]

"Tanrı ve Şeytan tarafından hayal kırıklığına uğratılmış inanan, dinden ne medet umabilir?" [9]

"İman istenemez; tıpkı bir hastalık gibi içinize sızar ya da yakalar sizi; hiç kimse ona söz geçiremezdi; buna yazgılı değilsek temenni etmek de saçmadır. Ya müminizdir ya değil, tıpkı ya deli ya normal olduğumuz gibi. - Ne inanabilirim ne de inanmayı arzulayabilirim: Hiç öznesi olamadığım bir sayıklama biçimidir iman... İnanmayanın konumu da mümininki kadar akıl sır almazdır. Kendimi hayal kırıklığına uğrama zevki'ne veriyorum: Yüzyılın tam da özüdür bu; Şüphe'nin üzerine sadece ondan doğan hoşluğu koyarım..." [10]

"İnanma fiili denen o kirlenme taliminden, bir tek Boşluk özlemi korur bizi." [11]

"Bir Yargı Günü olmaması, büyük bir iddialaşma fırsatımızın olmaması ne yazıktır! İnananlar: Ebediyet soytarıları. İman: Zamandışı bir sahne ihtiyacı... - Ama biz inanmayanlar dekorlarımızla ölürüz; cesetlerimize vaat edilen debdebeye aldanamayacak kadar da yorgunuzdur..." [12]

"Batıp gitmemizi engelleyen her şey, katlanılmaz kesinliklerimize karşı bizi koruyan her yalan dinseldir... Kurgularımız sürdükçe biz de sürdüreceğiz yaşamı." [13]

Cioran'ın metafiziğe olan ilgisi ise bir ömür boyu sürecektir:
"Kendi payıma, ben mümin değilim, ama din beni ilgilendiriyor. Paradoksal olan da, çok sayıda müminin dinle ve dinin gerektirdikleriyle hiç ilgilenmemeleridir." [14]

"Benim tutumum mümin olmayan bir ilahiyatçının, tanrıtanımaz bir ilahiyatçının tutumu." [15]

"Benim için de geçerli bu. Zaten Eliade üzerine denememin sonunda, o başta olmak üzere hepimizin eskiden mümin olan dinsiz dindarlar olduğumuzu söyledim." [16]

"Mistiklerin yaşamları okunduğu zaman, hepsinin bir şüphe döneminden geçtiği fark edilir; en uç noktasına vardırıldığında uçuruma komşu olan ve kendi aşırılığıyla kendini yok eden bir şüphe." [17]

Yararlandığım kaynaklar:
1. Drawn and Quartered, Emil M. Cioran, Richard Howard (Translator), Arcade Publishing
2. Gözyaşları ve Azizler, Emil Michel Cioran, Çeviren: İsmail Yerguz, Jaguar Kitap, 1. Baskı, s.45
3. Ezeli Mağlup, Emil Michel Cioran, Çeviren: Haldun Bayrı, Metis Yayınları, 2. Baskı, s.176
4. Doğmuş Olmanın Sakıncası Üstüne, Emil Michel Cioran, Çeviren: Kenan Sarıalioğlu, Metis Yayınları, 1. Baskı, s.194
5. Var Olma EğilimiEmil Michel Cioran, Çeviren: Kenan Sarıalioğlu, Metis Yayınları, 1. Baskı, s.94
6. Var Olma EğilimiEmil Michel Cioran, Çeviren: Kenan Sarıalioğlu, Metis Yayınları, 1. Baskı, s.175
7. Var Olma EğilimiEmil Michel Cioran, Çeviren: Kenan Sarıalioğlu, Metis Yayınları, 1. Baskı, s.192
8. Çürümenin KitabıEmil Michel Cioran, Çeviren: Haldun Bayrı, Metis Yayınları, 4. Baskı, s.86
9. Burukluk, Emil Michel Cioran, Çeviren: Haldun Bayrı, Metis Yayınları, 3. Baskı, s.67
10. Çürümenin KitabıEmil Michel Cioran, Çeviren: Haldun Bayrı, Metis Yayınları, 4. Baskı, s.132
11. Çürümenin KitabıEmil Michel Cioran, Çeviren: Haldun Bayrı, Metis Yayınları, 4. Baskı, s.130
12. Çürümenin KitabıEmil Michel Cioran, Çeviren: Haldun Bayrı, Metis Yayınları, 4. Baskı, s.112 - s.113
13. Var Olma EğilimiEmil Michel Cioran, Çeviren: Kenan Sarıalioğlu, Metis Yayınları, 1. Baskı, s.194
14. Ezeli Mağlup, Emil Michel Cioran, Çeviren: Haldun Bayrı, Metis Yayınları, 2. Baskı, s.76
15. Ezeli Mağlup, Emil Michel Cioran, Çeviren: Haldun Bayrı, Metis Yayınları, 2. Baskı, s.123
16. Ezeli Mağlup, Emil Michel Cioran, Çeviren: Haldun Bayrı, Metis Yayınları, 2. Baskı, s.150
17. Ezeli Mağlup, Emil Michel Cioran, Çeviren: Haldun Bayrı, Metis Yayınları, 2. Baskı, s.110

Mehmet Gündoğdu
mehmetgundogdu@outlook.com

2 yorum: